Nevruz Türk'ün Bayramıdır!
Nevruz Türk’ün Bayramıdır!
A.Oğuzhan ALKAN
CyberMag Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
Türk Tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Yüce yaratıcının özel bir görev ve misyon yükleyerek var ettiği bu millet yüklendiği misyonun gereğini yapabilmek ve verilen ilahi görevi yerine getirebilmek için olsa gerek var olduğu topraklara sığmayarak cihanın dört bir yanına yönelmiş ve tüm cihana yeniden yön vermek, yer yüzünü yeniden şekillendirmek, insanlığa ışık olmak için güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar tarih boyu dursuz duraksız koşmuş ve koşturmuştur.
Yer yüzünde yaşayan tüm insanlığın mutluluğunu ve saadetini kendi mutluluğu ve saadeti saymış, İnsanlığın kurtuluşu pahasına kendi ölümünü ve yokluğunu da şehadet anlayışıyla ebedi varlığa dönüştürmüştür. Bundan olsa gerek ki hiçbir millete nasip olmayan övgülerin en güzeline mazhar olma makamına yükselmiştir.
Türk Milleti tarih sahnesinde var olduğu günden beri tabiatla iç içe, yer yüzündeki tüm canlılarla kucak kucağa yaşamış ve insanı canlı cansız tüm varlıkların merkezine oturtmak suretiyle onlarla tüm mutluluklarını ve acılarını paylaşmaya çalışmıştır. Ay’a, Güneş’e, suya, toprağa çok derin anlamlar yüklemiştir. Her günün doğuşuyla dünyaya yeniden doğmuşçasına heyecan ve mutluluk yaşamışlardır. Ay her battığında gecenin alacakaranlıklarında ötelerin ötesini düşleyerek cihanı keşfe çıkarak yaktıkları ateşleriyle dünyayı ve insanlığı nasıl aydınlatacaklarının tahayyüllerini ve tasavvurlarını yaşamışlardır.
İşte bu ruh ve düşünce dünyasından ve bu inanç dolu gönüllere sahip can’lardan müteşekkil Türk Milleti hayatını her anını bayram ve şölenlere dönüştürmesini de bilmiştir. Bunlardan birisi ve en eskisi de Nevruz Bayramıdır.
Yeni gün anlamına gelen nevruz. Türkler için yeni yılın başı anlamına da gelmektedir. Yeniliklerin yeni baharların müjdecisidir. Bu sadece bir mevsim baharı değil, yeni hedeflerin, yeni ideallerin, yeni aşkların, yeni seferlerin, yeni dünyaların ve yeni uçmag’ların da habercisidir. Asırlardır bu anlayış böyle devam ederek bu günlere kadar da gelmiştir. Doğudan Batıya tüm Türk toplulukları bu günü yani nevruz’u bayram olarak kutlaya gelmişlerdir.
Zaman zaman tarihin talihsizlikleri Türk Topluluklarını esaret altına almış olsada, zaman zaman tarihi miraslarımızı yaşamak ve yaşatmaktan mahrum kalsak ta, bu günleri görmenin sevinci içerisindeyiz. Dünün nevruzlarını bayram gibi kutlayamayan Türk devletlerinin ve Türk Topluluklarının bugün yeniden “yeni günlerini”, “yeni yıllarını” bayram olarak kutluyor olmalarını görmenin mutluluğunu ve heyecanını yaşıyoruz. Türkler için daha o tarihlerden itibaren yeniliklerin, özgürlüklerin müjdecisi olarak kabul edilen bu bayram. Bu günlerde Türk Devletlerinin ve Türk Topluluklarının özgürlüğe kavuşmalarının bayramı olarak yeniden kutlanmaya başlanmıştır. Dileğimizi odurki, henüz özgürlüklerine kavuşamamış olan kardeşlerimizin de tez zamanda nevruzlarını, bayram olarak kutlayabilmeleridir. Bu bayram kutlamalarımızda onları da aramızda görebilmektir.
Dün olduğu gibi bu günde Nevruz, Türkler, Kürtler, Azeriler, Afganlar, Arnavutlar, Gürcüler, Türkmenler, Tacikistanlılar, Özbekler, Kırgızlar, İranlılar ve daha bir çok toplum tarafından kutlanan geleneksel yeni yıl, ya da başka bir deyişle doğanın uyanışı ve bahar bayramı olarak kutlanır hale gelmiştir. Yeni dünyamızda Yeni Gün’ü yani Nevruz’u yeniden canlandırmış ve yaşatıyor olmak çok önemli ve anlamlıdır. Bu bayram vesilesiyle tüm akraba topluluklar yeniden kaynaşma, birleşme, dostluk ve muhabbet ortamını ve zeminini bulmuştur. Yeniden birlik, dirlik, beraberlik ve kardeşlik bağlarının güçlenmesine vesile olmuştur.
Yeni dünya düzeninde, dünyanın yeniden şekillenme sürecinde bu birlikteliğe hiç olmadığı kadar ihtiyacımız olduğunu bütün Nevruzu kutlayanlar olarak anlamalıyız. Sadece anlamakla kalmayıp bu kardeşliğin gereği ne ise onu da yaşıyor ve yaşatıyor olmamız lazım.
Tarihin doğuşu ve Türk Milletinin var oluşuyla birlikte yüklendiğimiz misyonu ve geçmişinden devraldığımız mirası yeniden üstlenmeli, dünden bugüne bugünden yarına taşımak mecburiyetindeyiz.
Her yeni günü taze bir başlangıç sayarak geçmişin bütün olumsuzluklarını gecenin karanlıklarına hapsedip, günün doğuşuyla, içerde ve dışarıda tüm kardeşlerimizle yeniden kucaklaşarak, gözlerimizi ötelerin ötesine çevirmemiz lazım. Gözlerimizi ve bakışlarımı anlamsız ve manasız kavgalara dönüştürmek isteyen, kardeşi kardeşe düşman kılan tüm oyunları bozarak, Orta Asya bozkırları, Anadolu yaylalarında yaktığımız Nevruz Ateşiyle tüm gönüllerimizi aydınlatmalı ve yeniden cihanı aydınlatacak meşaleleri tutuşturmalıyız.
Yüce yaratıcının bu millete yüklediği misyonun üzerine birde geçmişin misyonu, mirası ve vebali yüklenmiştir. Ergenekon dan başlayıp, Çanakkale de son bulan büyük miras ve vebal hala omuzlarımızda durmaktadır. Yer yüzünün her karış toprağında ayak izleri, göz yaşları, mukaddes ve mübarek kanları bulunan ecdada karşı büyük sorumluluklarımız vardır. Onlara layık olamadık ki, bayramları bayram gibi, yeni günleri mutlulukla karşılayabilelim. Gülebilelim oynayabilelim. Hala kan ve göz yaşlarımız var. Hala şiirlerimizde acı var, hüzün var, göz yaşı var. Diyor ya şair:
Feda ettik en sevgili al kınalı koçları, Güneşin tez doğmasını istemekti suçları
Bıyıkları terlememiş genç irisi şehitler Türk Soyunun yedi gökte parıldayan burçları
Mayaları Dedem Korkut Oğuz atam mayası, Karılmıştı son Peygamber duasıyla harçları
Ruhlarını ihlas ile devrettiler Allah’a, Giderken birde kaldı güzlerinin uçları,
Hala gözlerinin uçları bizde kalan şehitlerimiz var sonsuzluğa uğurladığımız. Hala anaların gözyaşları var, babaların hıçkırıkları. Hala son şehidin arkasından eşlerin ve çocukların selam duruşları var gözlerimizde.
Hala emperyalist güçlerin, haçlı zihniyetinin oyunlarını bozamadık ki. Hala Türk, Kürt, Alevi, Suni, kucaklaşamadık ki, nezruzları nevruz, bayramları bayram gibi yaşayalım. Hala Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan, Azerbaycan, çok devlet bir millet olamadık ki Nevruz ateşini birlikte yakalım,
Biz Türk Gençliği olarak diyoruz ki; “Gecenin en koyu olduğu an şafağın en yakın olduğu zamandır.” Şafak vakti sökmek üzeredir. Sen doğmana bak yeni gün, Bayram vakti yakındır. Biz Geçmişimizle, bugünümüzle ve geleceğimizle kucaklaşma çağındayız.
Sen doğmana bak yeni gün, Anadolu da yaktığımız Ateşle bütün cihanı yeniden aydınlatacağız. İnsanlığa mutluluk çağını gül devrini yeniden yaşatacağız. Zülüm asrının tomurcukları olarak yakın gelecekte saadet asrının gülleri olarak açacak, tüm gönüllerde baharı, baharda nevbaharı yeşerteceğiz. İnsanlığı kan ve gözyaşından kurtarıp, saadet ve mutluluk denizinde yüzdüreceğiz.
Merhum milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi. Diyorum.
Viranelerin Bekçisi Baykuşlara döndüm.
Gördümde hazanında bu cennet gibi yurdu
Gül devrini görseydim onun bülbül olurdum.
Yarab! Yarab! Beni evvel getireydin ne olurdu…